Zilyetlik Nedir?

ZİLYETLİK

Zilyetlik eşya üzerindeki fiili hakimiyettir. Kişiye belirli yetkiler veren fiili bir durum olup, hak değildir. Zilyetlik Arapça kökenli bir kelime olup, Türkçe anlamı “elsahipliği” şeklindedir. Zilyetlik; bir şey üzerinde iradi olarak fiili hakimiyet kurmakla başlayıp, o şey üzerindeki fiili hakimiyetin iradi olarak ya da irade dışı bir şekilde kaybedilmesine kadar süren hukuki ve fiili durumdur. Zilyetlik, gerisinde bir hakkın bulunup bulunmadığına bakılmaksızın zilyede, eşya üzerinde kullanma, yararlanma ve koruma yetkilerini sağlamaktadır. Aynı zamanda zilyetlik mülkiyete karine oluşturur. Fakat zilyetlik ve mülkiyet her zaman örtüşmeyebilir. Meselâ hırsız, çaldığı bir mal üzerinde mülkiyet hakkına sahip olmamasına rağmen, bu mala zilyettir.

Zilyetlik taşınır eşyanın mülkiyet hakkının devredilmesinde, taşınmazlarda mülkiyet karinesinin kurulmasında ve hem taşınır hem de taşınmazlar için eşyanın özel zilyetliğinin korunmasında önem taşımaktadır. Zilyetlik taşınmazların kazandırıcı zaman aşımı yoluyla kazanılması için de ayrıca önemlidir.

Medeni Kanun’umuz zilyetliği 973. Maddesinde “Bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir.” hümkü ile tanımlamıştır. Aynı hükmün devamında ise “Taşınmaz üzerindeki irtifak haklarında ve taşınmaz yüklerinde hakkın fiilen kullanılması zilyetlik sayılır.” denmiştir. Bu hükme dayanarak zilyetliği kabaca, “bir şeyi zilyetlik iradesi ile fiili hakimiyetinde bulunduran kişiye zilyet denir.” şeklinde tanımlayabiliriz.

Medeni Kanun’da da belirtilmiş olduğu üzere, zilyetliğin iki önemli unsur ile oluştuğundan bahsetmeliyiz.

  1. Fiili Hakimiyet
  2. Zilyetlik İradesi

FİİLİ HAKİMİYET

Bir eşyanın zilyedi olabilmek için, fiili olarak hakimiyetimizde bulunması gerekmektedir. Fiili hakimiyetten kastımız ise bir eşyayı somut olarak elde tutmaktan, eşyanın hukuki olarak hakimiyet alanımızda bulunmasından, kişinin eşyayı koruması altında tutmasından bahsedebiliriz. Diğer bir deyişle, eşyanın kendi egemenlik alanımızda bulunmasını kastedebiliriz. Çarpıcı olarak ancak, mesela hırsız çaldığı malın zilyedini elinde bulunduruyordur.

Ancak tek başına fiili hakimiyet bir eşya üzerinde zilyet olmamızı sağlamaz. Medeni Kanun’umuzun 974. Maddesi “Zilyet, bir sınırlı ayni hak veya kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur.” hükmünü içermektedir. Bu madde ile Medeni Kanun’umuz zilyetliğin tanımındaki “fiili hakimiyet” ibaresinin sadece fiilen el altında bulundurma anlamına gelmediğini açıklamış olmaktadır. Bu durumda zilyet olabilmek için, fiili hakimiyet yanında “zilyetlik iradesi”nden de bahsetmemiz gerekmektedir.

ZİLYETLİK İRADESİ

Bir eşyanın zilyedi olabilmek için fiili hakimiyet yanında zilyetlik iradesine de sahip olmamız gerekmektedir. Diğer deyişle, zilyetlik; zilyetlik iradesine dayanılarak bir eşyanın bir kimsenin fiili hakimiyet alanına girmesiyle oluşmaktadır. Bu irade kişinin o eşyanın kendi fiili hakimiyetinden olmasını anlayacak niteliğe sahip olması seklinde anlaşılmalıdır. Zilyetlik iradesinden bahsederken, tam fiil iradesinden bahsetmeyiz aslında. Mesela 13 yaşındaki bir çocuk da bisikletinin zilyedidir. Yani bir eşya üzerinde iradi olarak fiili hakimiyete sahip olmak ile zilyetlik oluşmaktadır.

Zilyetlik iradesini bazen önceden de belirtmiş olabiliriz. Mesela evimizin önündeki veya binamızın girişindeki posta kutusu buna iyi bir örnektir. Fiili hakimiyet alanımızda bizzat olmasa da evin sahibi olarak ya da orada yaşayan kiracısı olarak, posta kutusunun zilyediyizdir. O evde yaşama irademiz ile posta kutusu üzerindeki zilyetliğimizi de önceden ifade etmiş oluyoruz bir bakıma. Bu sebeple posta kutumuza gelen herhangi bir mektuba da, haberimiz olmasa bile zilyet oluruz. Balık tutmaya gittik, oltamıza takılmış olan her eşyanın zilyediyizdir.

Bazı durumlarda farazi zilyetlikten bahsedilebilir. Mesela eşimiz bize bir sürpriz yapmak istedi ve aldığı yüzüğü gizlice çantamızın içerisine koydu. Çantamızda bulunan yüzükten haberimiz olmasa dahi bu yüzüğün bizim çantamızda bulunmasından dolayı zilyediyizdir. Buna farazi zilyet denir.

Evimizde yer alan özellikle kadınların sahip olduğu pek çok sayıdaki küpe, yüzük gibi takılar veya kitaplığımızda yer alan çok sayıdaki kitap, her an fiilen her birine ayrı ayrı fiilen sahip olmasak da veya tek tek her birini her an hatırlamasak da zilyedi oluruz. Sonuç olarak, zilyetlik bir hak değildir, hakka dayanmak zorunda değildir. Sadece hukuken koruma altına alınmış olan fiili bir durumdur.

ZİLYETLİĞİN TÜRLERİ

Zilyetliğin türlerini 5 ana başlık altında belirtebiliriz:

  1. HAKKA DAYANAN ZİLYETLİK – HAKKA DAYANMAYAN (HAKSIZ) ZİLYETLİK
  2. MALİK SIFATIYLE ZİLYETLİK – BAŞKA SIFATLA ZİLYETLİK
  3. ASLİ ZİLYETLİK – FER’İ ZİLYETLİK
  4. DOĞRUDAN (DOLAYSIZ) ZİLYETLİK – DOLAYLI ZİLYETLİK
  5. TEK BAŞINA ZİLYETLİK – BİRLİKTE ZİLYETLİK

Zilyetlik türlerini örneklerle aşağıdaki gibi açıklayabiliriz:

1. HAKKA DAYANAN ZİLYETLİK – HAKKA DAYANMAYAN (HAKSIZ ZİLYETLİK)

Eğer zilyetlik bir ayni hak ya da şahsi hakka dayanıyorsa hakka dayanan, dayanmıyorsa hakka dayanmayan zilyetlik olarak tanımlayabiliriz. Hakka dayanmayan (haksız) zilyet, kişinin durumu bilip bilmemesine bağlı olarak iyi niyetli ya da kötü niyetli olarak 2’ye ayrılır.

Mesela A kişisi, B kişisinden Medeni Kanun kitabını ödünç almak istedi. A ve B kişileri aralarında geçen bu sözlü konuşma ile aslında bu işlemi akte bağlamış, aralarında sözlü sözleşme yapmış durumdalar. Bu durumda A ve B kişisi Medeni Kanun kitabına hakka dayanan zilyet olurlar.

Ancak mesela A kişisi, B kişinin Medeni Kanun kitabını çaldı. B kişisi hakka dayanmayan (haksız) zilyet durumundadır artık. B kişisi çaldığı bu malı C kişisine sattı. C kişisi kitabın çalıntı olduğunu bilmiyor ve bilebilme ihtimali de bulunmuyorsa, C kişisinin kitap üzerindeki zilyetlik durumu iyi niyetli hakka dayanmayan (haksız) zilyet oluyor. B kişisi bu durumda, çaldığı malı 3. Bir kişiye sattığı için kötü niyetli hakka dayanmayan (haksız) zilyet durumundadır.

Yine örnek olarak, bir taşınmazın maliğinin ve sözleşmeli kiracısının zilyetliği hakka dayanan zilyetliğe örnek olarak verilebilir.

2. MALİK SIFATIYLE ZİLYETLİK – BAŞKA SIFATLA ZİLYETLİK

Bu ayrım, kişinin o eşya üzerindeki zilyetlik iddiasına bakılarak tanımlama yapılır. Başka bir deyişle, kişi mülkiyet iddiasıyla, kendisini malik addederek bir eşyaya zilyet ise buna malik sıfatıyla zilyet denir. Zilyet olan kişi eşyanın maliği olduğunu iddia ediyorsa, aksi kanıtlanana kadar o kişiyi hukuken malik sıfatıyla zilyet olarak kabul etmemiz gerekir. Malik sıfatının dışındaki zilyetliklerin tamamı ise, başka sıfatla zilyettir. Yani kişi kendinin hangi sıfatla zilyet olduğunu iddia ediyorsa, aksi kanıtlanana kadar o kişiyi o sıfatla yani başka sıfatla zilyet olarak kabul etmemiz hukuken gerekmektedir.

Yine aynı örneklerden yola çıkacak olursak, mesela A kişisi, B kişisinden Medeni Kanun kitabını ödünç almak istedi. A ve B kişileri aralarında geçen bu sözlü konuşma ile aslında bu işlemi akde bağlamış, aralarında sözlü sözleşme yapmış durumdalar. Bu durumda A kişisi kitaba hakka dayanan ve malik sıfatı ile zilyet olur. B kişisi ise Medeni Kanun kitabına hakka dayanan ve ödünç alan sıfatı ile zilyet olur.

Mesela A kişisi kendine ait taşınmazını sözleşme ile B kişisine kiraladı. A kişisi hakka dayanan, malik sıfatı ile zilyettir, B kişisi ise hakka dayanan, kiracı sıfatı ile zilyettir.

A kişisi, birinin kitabını çaldı. Hakka dayanmayan (haksız), malik sıfatı ile zilyet olur.

3. ASLİ ZİLYETLİK – FER’İ ZİLYETLİK

Asli ve Fer’i zilyetlik, Medeni Kanun’umuzun 974. Maddesinde açıklanmıştır. 974. Maddede “Zilyet, bir sınırlı ayni hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ve kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan asli zilyet, diğeri fer’i zilyettir.” denmiştir.

Bu hükümden de anlaşılacağı üzere eşya üzerinde farklı sıfatlarla birden çok zilyetlik olabilir. Bu ayrım ancak zilyetlik dereceli olduğunda karşımıza çıkan bir ayrımdır. Diğer bir deyişle, aynı eşya üzerinde birden çok ve farklı sıfatla zilyet olunması halinde yapılan ayrımdır. Burada fer’i zilyet durumundaki kişinin asli zilyet olan kişinin zilyetliğini tanımaya devam etmesi gerekmektedir. Eğer tanımaz ise asli zilyet, zilyetliğini kaybeder. Bir mala malik sıfatıyla zilyet olan kişi, aynı zamanda asli zilyettir. Aynı mala başka sıfatla zilyet olan kişiler ise aynı zamanda fer’i zilyettir.

Mesela A kişisi, maliği olduğu dairede yaşamaktadır. A kişisi yaşadığı bu dairenin, hakka dayanan, malik sıfatıyla ve asli zilyet,didir. Diğer bir taraftan, bu daire ile ilgili herhangi bir dereceli zilyetlik durumu da olmadığı için fer’i zilyetlik bulunmamaktadır. A kişisi maliği olduğu evini B kişisine sözleşme ile kiraladı, bu durumda A kişisi, dairenin hakka dayanan, malik sıfatıyla ve asli zilyedi iken, B kişisi hakka dayanan, kiracı sıratıyla ve fer’i zilyedidir.

4. DOĞRUDAN (DOLAYSIZ) ZİLYETLİK – DOLAYLI ZİLYETLİK

Bu ayrım, fiili kullanımın başka bir kişi aracılığı ile kullanılıp kullanılmadığına bağlıdır. Zilyetlik konusu mala ulaşırken bir vasıtaya ihtiyaç duyuluyorsa bu dolaylı zilyet, duyulmuyorsa doğrudan (dolaysız) zilyet olarak tanımlanır.

Örneğin A kişinin sahip olduğu bir kitabı var. A kişisi bu kitabın, hakka dayanan, malik sıfatıyla, asli ve doğrudan (dolaysız) zilyedidir. A kişisi sahip olduğu bu kitabını bir süreliğine B kişisine ödünç verdi. A kişisi bu kitabın artık, hakka dayanan, malik sıfatıyla, asli ve dolaylı zilyedidir. B kişisi ise bu kitabın, hakka dayanan, ödünç alan sıfatıyla, fer’i ve doğrudan (dolaysız) zilyedidir.

Benzer bir durumu yine ev sahibi ve kiracısı ilişkisinde de görebilmekteyiz. Mesela A kişisi maliği olduğu evini B kişisine sözleşme ile kiraladı. Kiradaki evin mal sahibi olan A kiraladığı evin, hakka dayanan, malik sıfatı ile, asli ve dolaylı zilyedidir. B kişisi ise kiraladığı evin, hakka dayanan, kiracı sıfatıyla, fer’i ve doğrudan (dolaysız) zilyedidir.

5. TEK BAŞINA ZİLYETLİK – BİRLİKTE ZİLYETLİK

Bir kişi eşya üzerindeki yetki ve haklarını tek başına kullanabiliyorsa, o eşyanın tek başına zilyedidir. Eşya üzerindeki yetki ve haklar birden çok kişi tarafından kullanılabiliyorsa ise o kişiler o eşyaya birlikte zilyettirler. Başka bir deyişle birden fazla kişi aynı eşyaya aynı yetkilerle zilyet oluyorlarsa birlikte zilyetten bahsedebiliriz. Birlikte zilyet,

  • a.) Müşterek zilyet,
  • b.) Elbirliği zilyet,

olarak 2’ye ayrılmaktadır.

Birlikte zilyetlerden her biri, eşya üzerindeki zilyetlik haklarını diğerlerinin katılımına ihtiyaç duymadan kullanabiliyorlarsa kişiler eşyaya müşterek zilyettirler. Kişiler zilyetlikten doğan haklarını diğerlerinin katılımına ihtiyaç duyarak kullanabiliyorlarsa ise eşyaya elbirliği zilyet olurlar.

Mesela A ve B kişisi birlikte bir ofis kiraladılar ve her ikisinin ayrı ayrı anahtarları var. Her ikisi de kira sözleşmesinin kuralları gereğince, ofislerini istedikleri gibi, istedikleri saatte kullanabiliyorlar. Böyle bir durumda A ve B kişileri kiraladıkları ofisin, hakka dayanan, kiracı sıfatıyla, fer’i, doğrudan (dolaysız) ve birlikte müştereken zilyedidirler.

A ve B kişileri ofislerine bir kasa aldılar ve kasanın ayrı ayrı iki anahtarı olsa da, kasa ancak her iki anahtar birlikte kullanıldığında açılabiliyor. Bu durumda ise, A ve B kişileri kasanın, hakka dayanan, malik sıfatıyla, asli, doğrudan (dolaysız) ve birlikte elbirliği zilyedi olurlar.

Eşya üzerindeki zilyetlik elbirliği zilyetlik ise, eşyayı zilyetlerden birinin alıkoyması hukuken hırsızlık suçu ile suçlanmasına sebebiyet vermekte iken, eşya üzerindeki zilyetlik müşterek zilyetlik ise, aynı durum hukuken güvenin kötüye kullanılması suçuna sebebiyet vermektedir.

ZİLYETLİĞİN KAZANILMASI

Zilyetlik 3 yol ile kazanılmaktadır:

  1. Aslen Kazanma,
  2. Devren Kazanma,
  3. Miras Yolu ile Kazanma.

1. ASLEN KAZANMA

Zilyetliğin aslen kazanılması, eşya üzerinde daha önce mevcut zilyetliğe dayanılmaksızın, ondan bağımsız olarak kazanılması olarak tanımlanabilir. Çiçek toplamak, balık tutmak, çalmak, zilyedin terk ettiği bir eşyanın alınması aslen kazanıma örnek teşkil edebilecek kazanım şekilleridir. Taşınır mallarda daha çok karşımıza çıkar.

2. DEVREN KAZANMA

Eşyanın, zilyedinin izin vermesi yoluyla kazanılması ise devren kazanma olarak tanımlanabilir. Başka bir deyiş ile, bir eşyanın zilyedinin zilyetliğini olduğu gibi bir kimseye tarafların rızası ile bırakması sonucu zilyetliğin kazanılmasıdır. Taşınmaz mallarda büyük oranda devren kazanma söz konusudur.

Devren kazanma iki yolla gerçekleşebilir:

  • a.) Teslim Yoluyla Kazanma,
  • b.) Teslimsiz Kazanma.

Zilyetliğin teslim yoluyla nakli (TMK. m. 977), eşyanın teslimi, eşya üzerinde fiili hâkimiyet kurmayı sağlayan araçların teslimi ve fiili hâkimiyet kurmaya yeten anlaşma ile zilyetliğin nakli olarak sınıflandırılabilir. Zilyetliğin teslimsiz naklini ise temsilci aracığıyla nakil, hükmen teslim yoluyla nakil, havale yoluyla nakil ve emtia senetlerinin teslimi yoluyla nakil olmak üzere dört başlık altında incelemek mümkündür.

3. MİRAS YOLU İLE KAZANMA

Bu düzenleme Medeni Kanun’un Eşya Hukuku bölümünde değil, Miras Hukuku bölümünde düzenlenmiştir. Zilyedi miras yolu ile kazanma, aslen ve devren kazanmadan farklıdır. Külli halef olan mirasçılar, külli halefiyet sebebi ile miras bırakanın ölümü sonrasında, onun tüm varlığının üzerinde otomatikman, fiili hakimiyet ve zilyet iradeleri bulunmamalarına rağmen zilyetlik kazanırlar. Bu durum gerçekleştiğinde zaten fiili hakimiyet ya da zilyet iradesi hukuken aranmaz.

Hukuk sistemimize göre bir kimsenin geride mirasçı bırakmaksızın ölmesi söz konusu olamaz. Bu nedenledir ki, bir ölüm olayının ardından terekeye dahil mal ve hakların sahipsiz kaldığı bir durum gerçekleşemez. İlk üç zümrede mirasçı bulunmuyorsa ve mirasbırakan da ölüme bağlı bir tasarrufu ile terekenin tamamı için bir mirasçı atamadıysa, Devlet yasal mirasçı sıfatıyla mirası kazanır. Devlet de diğer yasal mirasçılar gibi bir külli haleftir ancak diğer yasal mirasçılardan farklı olarak, mirasbırakanın borçlarından sadece kendisine intikal eden tereke değerleri ile sınırlı bir sorumluluğu vardır.

ZİLYETLİĞİN KORUNMASI

Zilyetlik fiili bir durum olması sebebi ile kanunlarımızca koruma altına alınmıştır. Zilyetliğin korunması için 3 yöntem bulunmaktadır:

  1. Zilyedin Kuvvet Kullanma Hakkı,
  2. Zilyetlik Davaları,
  • 2.1. Gasp Halinde Açılan Davalar:

a.) Geri Verme Davası (Zilyetliğin İadesi Davası),

b.) Tazminat Davaları,

  • 2.2. Saldırı Halinde Açılan Davalar:

a.) Saldırının Önlenmesi Davası,

b.) Saldırının Durdurulması Davası,

c.) Tazminat Davaları,

3. Ziyetliğin İdari Yoldan Korunması.

Zilyetlik bir zilyetlik iradesi ile oluşmuş bir fiili hakimiyet olduğu için, bu yolların kullanımında, hukuken ilk etapta fiili durumun ne olduğuna bakmamız gerekiyor. Oluşmuş olan zilyetliğin hakka dayalı olup olmadığı bu yolları kullanabilmemiz için, ilk etapta önemli değildir. Bu koruma yolları hem taşınır hem )de taşınmaz mallar için uygulanabilir. Zilyetliğin korunması yollarına başvurabilmemiz için, ya gasp ya da saldırı olması gerekmektedir. Bu sebeple gasp ve saldırı kavramlarının Medeni Kanun’umuzdaki anlamlarına da bir bakmak gerekmektedir.

GASP: Zilyetlik konusu mal üzerindeki zilyetliğin tamamen ortadan kaldırılması veya zilyetlik yetkilerinin tamamen engellenmesidir. Arabanızın çalınması, kısal alanda yer alan arazinizin çevresinin başkası tarafından tel çit ile çevrilmesi ve sizin araziyi kullanmanıza izin verilmemesi, engel olunması gibi örnekler verebiliriz bu duruma.

SALDIRI: Zilyetlik konusu mal üzerindeki zilyedin hakimiyetinin veya yetkilerini kullanmasının kısmen engellenmesi durumudur. Bir kişinin bahçesine, komşusunun çöp dökmesi saldırı fiiline bir örnek olarak gösterilebilir.

1. ZİLYEDİN KUVVET KULLANMA HAKKI

Zilyedi olduğumuz herhangi bir mala gasp veya saldırı var ise, bu fiile karşı ilk hakkımız kuvvet kullanmaktır. Zilyedin savunma hakkını düzenleyen Medeni Kanun’umuzun 981. maddesinde; “Zilyet, her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir.” denilmiştir. Zilyedin Medeni Kanun’umuzdaki 981. maddesi kapsamında kuvvet kullanabilmesi için bir zararın meydana gelmiş olması bile aranmamaktadır. Zilyede karşı haksız bir saldırının varlığı yeterlidir.

Kuvvet kullanma, gasp veya saldırı fiili devam ederken veya zilyedin gasp veya saldırı fiili işleyen kişiyi takip etmesi sureti ile kullanılabilir. Ancak buradaki en önemli konu, kuvvet kullanma hakkının kullanılması sırasında, kuvvet kullanma fiilinin yapılmış olan gasp ve saldırı fiili ile orantılı olmasıdır. Burada ölçülülük ilkesine dikkat edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, Medeni Kanun’umuzdan da anlaşıldığı üzere zilyet ancak gasp ve saldırı hallerinde ve ölçülülük sınırını aşmamak kaydıyla kuvvet kullanabilir.

Türk hukuk sistemi açısından anayasal bir norm olan ölçülülük ilkesi, bir temel hak ya da hürriyeti sınırlama maksadı ile sınırlamada kullanılacak araç arasındaki ilişkinin uygunluğunun denetiminde kullanılan anayasal ölçüt şeklinde tanımlanabilir. Mesela kuvvet kullanma hakkımızı, polise ya da kolluk kuvvetlerine ulaşabilme şansımız var ise hukuken kullanamayız.

2. ZİLYETLİK DAVALARI

2.1. GASP HALİNDE AÇILAN DAVALAR

Zilyet olunan bir eşyaya gasp edilmesi halinde açılabilin davalar aşağıdaki gibidir:

  • a.) Geri Verme Davası (Zilyetliğin İadesi Davası),
  • b.) Tazminat Davası.

a.) Geri Verme Davası (Zilyetliğin İadesi Davası)

Zilyetliği gasp edilen kişi geri verme davası (zilyetliği iadesi davası) açabilir. Başka bir deyişle, bir eşya üzerindeki zilyetlik gasp edilmişse, zilyetlik durumunun tekrar sağlanması amacıyla açılır bu dava yoluna başvurulabilir.

Bu davada incelenen hak değildir. İncelenmekte olan zilyetlik olduğu için zilyetliğin hakka dayanması ya da dayanamamasının bir önemi bulunmamaktadır. Bu sebeple, yani hak incelemesi yapılmadığı için yargılama süreci oldukça kısadır. Ancak zilyetliğin kendinde olduğunu, kendi iradesi dışında zilyetliğinin gasp edildiği iddiası ile açabilir. Dava gasıba veya külli haleflerine açılabilir. Gasp fiilinin oluştuğu veya gasbı öğrendiğimiz andan itibaren 2 ay ya da her halde fiilin gerçekleşmesinden maksimum 1 yıl içerisinde açılması gerekmektedir. Bu davalar basit yargılama usulü ile açılan davalar olup, Sulh Hukuk Mahkemeleri’nde açılması gerekmektedir.

b.) Tazminat Davası

Zilyetliğe konu eşyanın gasp fiiline maruz kalması durumunda ayrıca bir zarar meydana gelmişse, tazminat davası da açılabilmektedir. Bu davanın açılması için zararın doğmuş olması önemlidir. Bu tür davalar Borçlar Kanunu’nun 72. Maddesinde düzenlenmiştir. Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yılın ve her halde filin işlendiği tarihten başlayak 10 yılın geçmesiyle zaman aşımına uğrar.

2.2. SALDIRI HALİNDE AÇILAN DAVALAR

Zilyet olunan bir eşyaya saldırı olması halinde açılabilin davalar aşağıdaki gibidir:

  • a.) Saldırının Önlenmesi Davası,
  • b.) Saldırının Durdurulması Davası,
  • c.) Tazminat Davası.

a.) Saldırının Önlenmesi Davası

Yaklaşan ve ciddi saldırı ihtimalinin bulunması halinde, bu saldırının önlenmesi için açılabilecek bir davadır. Zilyede herhangi bir saldırı oluşması ihtimalinin varlığından itibaren 2 ay ya da her halde fiilin varlığından itibaren maksimum 1 yıl içerisinde açılması gerekmektedir. Bu davalar basit yargılama usulü ile açılan davalar olup, Sulh Hukuk Mahkemeleri’nde açılması gerekmektedir.

b.) Saldırının Durdurulması Davası

Bu dava, zilyet olunan bir eşyaya devam eden bir saldırı fiilinin bulunması halinde açılabilecek bir davadır. Zilyede herhangi bir saldırı fiilinin oluşması halinde fiilin öğrenilmesinden itibaren 2 ay ya da her halde fiilin varlığından itibaren maksimum 1 yıl içerisinde açılması gerekmektedir. Bu davalar basit yargılama usulü ile açılan davalar olup, Sulh Hukuk Mahkemeleri’nde açılması gerekmektedir.

c.) Tazminat Davası

Zilyetliğe konu eşyanın saldırı fiiline maruz kalması durumunda ayrıca bir zarar meydana gelmişse, tazminat davası da açılabilmektedir. Bu davanın açılması için zararın doğmuş olması önemlidir. Bu tür davalar Borçlar Kanunu’nun 72. Maddesinde düzenlenmiştir. Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yılın ve her halde filin işlendiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesiyle zaman aşımına uğrar.

3. ZİYETLİĞİN İDARİ YOLDAN KORUNMASI

Kamu veya özel mülkiyete tabi taşınmaz mallara gasp ya da saldırı olduğunda başvurulabilecek bir yoldur. Sadece taşınmazlar için kullanılabilen bu yol için 3091 Sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun düzenlenmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin de 21.02.1963 yılında vermiş olduğu bir kararda; taşınmaz malların ve özellikle arazilerin sınırlarının uyuşmazlıklarını önleyecek, geçmişten beri süregelen tecavüz ve müdahaleleri önlemek, asayiş ve emniyeti kurmak ve daha da önemlisi can kayıplarının önüne geçmek amacı ile bu kanunun hazırlanmış olduğu değerlendirilmiştir.

3091 Sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun’da Medeni Kanun’dan farklı olarak, gasp ve saldırı terimleri tecavüz ve müdehale olarak betimlenmiştir.

Kamu taşınmazlarına yönelik herhangi bir Medeni Kanun’a göre göre gasp, 3091 sayılı kanuna göre tecavüz ve/veya Medeni Kanun’a göre saldırı, 3091 sayılı kanuna göre müdehale olması durumunda; idari yoldan korunmak için, herhangi bir hak düşürücü süre olmaksızın, o mahallin en yüksek mülki amiri, illerde valilik, ilçelerde kaymakamlık yetkilileri tarafından re’sen başvuru söz konusudur.

Özel mülkiyete tabi taşınmazlara yönelik herhangi bir Medeni Kanun’a göre göre gasp, 3091 sayılı kanuna göre tecavüz ve/veya Medeni Kanun’a göre saldırı, 3091 sayılı kanuna göre müdehale olması durumunda ise idari yoldan korunmak için, Medeni Kanun’a göre göre gasp, 3091 sayılı kanuna göre tecavüz ve/veya Medeni Kanun’a göre saldırı, 3091 sayılı kanuna göre müdehale fiilinin oluşması veya fiili işleyenin kim olduğunun öğrenilmesinden sonra 60 gün ve her halde fiilin oluşmasından itibaren 1 yıl içerisinde, bölgenin en yüksek mülki amirine başvurulması gerekmektedir.

Bölgenin en yüksek mülki amiri, illerde valilik, ilçelerde ise kaymakamlıktır.

Başvuru (şikayet) olmasından sonra bölgenin en yetkili mülki amirin görevlendireceği memur, 15 gün içerisinde olayı incelemek ve taşınmaza yönelik herhangi bir Medeni Kanun’a göre göre gasp, 3091 sayılı kanuna göre tecavüz ve/veya Medeni Kanun’a göre saldırı, 3091 sayılı kanuna göre müdehale olması durumunda ise idari yoldan korunmak için, Medeni Kanun’a göre göre gasp, 3091 sayılı kanuna göre tecavüz ve/veya Medeni Kanun’a göre saldırı, 3091 sayılı kanuna göre müdehale fiilinin olup olmadığını tespit ederek karara bağlaması gerekmektedir. Bu kararın iser 5 gün içerisinde yerine getirilmesi gerekmektedir.

Aynı taşınmaza, aynı kişi veya kişiler tarafından 2. kez Medeni Kanun’a göre göre gasp, 3091 sayılı kanuna göre tecavüz ve/veya Medeni Kanun’a göre saldırı, 3091 sayılı kanuna göre müdehalede bulunulursa, aynı idari süreç tekrarlanır ve adli mercilere suç duyurusunda bulunulabilir.

Vali ya da kaymakamın verdiği kararlar aleyhine, taraflar adli yargıya başvurabilirler. Ayrıca konu, her aşamasında ve her halde adli yargıya taşınabilir. Ancak, konu 3091 Sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun’a göre idari koruma yoluna başvurmadan önce, idari yargıya intikal etmiş ise, bahse konu hakkında 3091 Sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun’a göre işlem artık yapılamaz.

KAYNAKÇA

-https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1192848 (Sayfa 112)

– https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1192848 (Sayfa 116)

– https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/373255 (Sayfa 2473)

– http://www.ahmetburcinyereli.com/176-25.pdf (Sayfa 579)

– Medeni Kanun – 3091 Sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun – Borçlar Kanunu